Bu konuya ilgi duyma sebebimi açıklamak isterim.Tıptaki bütün gelişmelere rağmen insanlar, biliyorsunuz destek terapilere son derece yoğun bir ilgi duymaya başladılar. Demek ki bir yerlerde birtakım şeyler eksik oldu. Bu tanımlamayı en güzel Marloc Morgan’ın “Bir Çift Yürek” kitabında buldum. Orada Aborjinler çölde giderlerken birdenbire dururlar, Marloc sorar; “Mola zamanı değil, neden durduk?” Reis der ki, “Çok hızlı ilerledik, ruhlarımız geride kaldı, ruhlarımızı bekliyoruz.”



Biz tıp doktorları da, teknolojide çok hızlı ilerledik, ama herhalde ruhlar biraz geride kaldı; ruhları bütünleştirmeye çalışıyoruz, beden, zihin ve ruh holistik sağlığı sağlamaya çalışıyoruz.



Şimdi yurt dışında “integratif tıp” diye geçiyor, alternatif tanımlamasını ben çok doğru bulmuyorum. Çünkü tıp tıptır. Ancak destek disiplinlerle ana komponente yardımcı olabiliriz.



Burada, bizim tıp fakültelerinde aldığımız doğrusal bakışla konvansiyonel tıpta gidişi görüyorsunuz. En sonunda molekülden sosyal çevreye kadar gidiyoruz. Ama kuantum düşünce tekniklerinin gelişmesi ve farkındalığın özellikle bu yüzyılda artması, değişik enerji terapileri bize bütün bunların aslında hepsinin birbiri içinde interaktif, devamlı değişen ve en dışında da bizim fizik ötesi dediğimiz, belki bugünkü tekniklerle tam saptayamadığımız bir büyük etken, bir büyük değişim olduğunu gösteriyor.



Tüm evren, "makrokosmos" diyoruz, ve biz insanlar "mikrokosmos" enerjiden oluşuyoruz. Bedenin, ruhun ve zihnin sağlıklı olması için devamlı pozitif enerjiyle yüklenmesi gerek. Aslında belki bu “negatif, pozitif” deyimi de doğru değil, enerji enerjidir. Enerjiyi olumlu yönde kullanabilmek gerek. Sesler, kokular, renkler, çiçekler, bitkiler, kristaller, doğal taşlar, pozitif düşünceler, hepsi bize bu konuda yardımcı olabilir.



Bu zeminde gördüğünüz, kayaların üstünde olan bir liken, yani mantarımsı bir bitki. Tıpta kaşıntılı bir cilt hastalığı vardır, buna “Liken Planus” denir; kaşıya kaşıya hastaları aynen böyle olurlar, adını da oradan alıyor.



Düşünce, biliyoruz ki çok hızlı giden bir enerji, ışık hızından bile daha hızlı olduğu düşünülüyor. Enerji düşünceyi takip ediyor; etrafta dolaşan, sonunda size gelen benzer benzeri çekiyor. Bedenlerimizin de birer mikrokosmos olduğunu hiç unutmayalım. Etrafımızdaki her şeyden, ama her şeyden olumlu ya da olumsuz tepkileşmeler alabiliyoruz, bunu biliyoruz hepimiz. Zaten hayatımızda örneklerini de yaşıyoruz.



Işık ve renk nedir?



Işığın saniyede 300 bin kilometre hızla gittiğini biliyoruz. Bir şimşek çaktığı zaman, önce çakmasını görüyoruz, ses daha yavaş olduğu için arkadan gümbürtüsü geliyor.



Işık spektrumunun gözümüzle görebildiğimiz bölümüne biz “renkler” diyoruz. Radyo dalgaları, mikro dalga, infraret, ultraviole, x ışınları, gama ışınları; bunlar da ışık, ama biz insanların gözü bunları göremiyor. Ama mesela minicik bir arı ultravioleyi görebiliyor, ya da gece avlanan hayvanlar infrared görüş yeteneğine sahip.



Biz insanoğlu, görmediğimizi yok var saymaya meyilliyiz; görmüyoruz ya, yok. Şu anda bu odada tahmin edemeyeceğiniz kadar radyo dalgaları, televizyon dalgaları, cep telefon dalgaları; bir elektromanyetik dalga denizi var ve biz bunun içinde yüzüyoruz ve bu elektromanyetik dalga kirliliği, bizi pek olumlu da etkilemiyor. İnsanlar onun için barut gibi.



Belli bir noktadan bir saniyede geçen dalga sayısına “herts” deniyor.



Hepimizin içinde, Tanrımızın bize armağan ettiği içsel bir şifa gücü var. Biz çoğu zaman bunu kullanamıyoruz, mutsuzluğa kapılıyoruz, elimizdekileri göremiyoruz. Halbuki, içimizdeki bu iyileştirici gücün doğasını, onu korumayı, geliştirmeyi ve aktif hale getirmeyi öğrenebiliriz.



Enerji psikolojisinde, ki ben de emotrans konularında çalışıyorum. Emotrans, duygusal geçiş tekniği diyebiliriz. Öğretme yetkisini İngiltere’de aldım. Bedenin görünmez enerji alanında oluşan düşünceler duygusal ve fiziksel yanıtları ortaya çıkarıyor.



Ne yapıyoruz? Önce düşünüyoruz, o düşünce bizde bir duygu oluşturuyor. O duygu, hissettiğimiz şekline göre bir fiziksel yanıt oluşturabiliyor. Örnekleyelim mi?



Her birinizin kim bilir ne kadar örneği vardır. Eğer sert bir patronunuz varsa, odaya girdiği zaman “lanet adam yine geldi, kim bilir ne diyecek” diyorsunuz değil mi, düşünüyorsunuz önce. Bir mutsuzluk duygusu yaşıyorsunuz; ya mideniz ağrıyor, ya başınız ağrıyor. Sonunda fiziksel bir belirti oluşturabiliyorsunuz. Ama, aynı şekilde çocuğunuzun güzel bir anısını, güzel bir başarısını düşündüğünüzde bu sizde olumlu bir duygu uyandırabilir, siz de güzel fiziksel yanıtlar verebilirsiniz buna.



Işık ve renk sağlıklı olmamızda çok çok önemli, bunu hepimiz biliyoruz. Hipokrat zamanında dahi, üstü açık, güneş enerjisinden yararlandırılan, ışık banyoları yapılan tedavi odaları vardı ve renkli camlarla da, “kroma terapi” denen ışık tedavisi yapılırdı. Güneş ışığından yeterli yararlanmamak pek çok hastalığa, depresyon, uykusuzluk dahil, neden olabilir. İskandinav ülkeleri bunun örneklerini yaşıyor. Yetersiz güneş enerjisi alımında, “D” vitamini, kalsiyum eksiklikleri gibi fizyolojik bulgular görüyoruz.



Peki, bizim aydınlatmalarla ilgili de bir sorunumuz var. Genelde floresan lambalar biliyorsunuz aydınlatmalarda, iş yerlerinde, okullarda kullanılıyor. Özellikleri gereği, floresan lambalar, yeşil, mavi ve mor ışıktan yoksun, kırmızı ağırlıklı. Biraz sonra göreceğiz; kırmızı, insanın sinir sistemini biraz aktive eden, biraz sinirli olmasına da bazen neden olan bir renk. Açık havada, gölgede bile, bir saatte aldığımız güneş ışığı enerjisini yapay aydınlatılmış bir odada 16 saatte dahi alamıyoruz. Dışarı çıkıp bol bol güneşlenmemiz lazım.



Bu bir şairin güzel bir şiiri, okuyayım sizlere.



"Sarı, özlemdir sarartan,

Kırmızı, yakandır aşkımdan,

Yeşil, umuttur beklenen,

Mavi, düştür avutan,

Beyaz, dilektir yükselen,

Turuncu, el-ayak dolaştıran,

Pembe, mahcup mahcup baktıran,

Yedi renk kelimedir, cümledir, dildir gönülde susmayan."



Şimdi, renkler deyince enerji merkezlerimizden bahsetmeden olmaz.



Ben "çakra"ya da "şakra” tanımını kullanmamaya çalışıyorum, “çark” demeye çalışıyorum. Çünkü, zaten şakra, Sanskritçe “dönen enerji tekerleği” demek, “çark” da öz Türkçe bunu çok güzel ifade eden bir kelimemiz.



Kök çarkımız; rengi kırmızı, yerleşik yeri, tam bizim pubist üstü, kasıklar dediğimiz yer. Bu çark, bizi toprak anaya bağlayan, ayaklarımızı yere sağlam basmamızı sağlayan çark.



Bunun değerli taşları, Rubi Garnet, kantaşı, kırmızı cespır, opsityen, hematit, dumanlı kuars. Olumlu çalıştığı zaman başarı, bedeni yönetme, yerleşik düzen, istikrar sağlar. Fakat negatif özellikte çalıştığı zaman bizim kök çarkımız, bakın neler yapar? O kişiler “ben merkezci” olur, güvensiz olur, vahşet, aç gözlülük ve öfke duygularını çok yaşarlar, omurgada gerginlik ve kabızlık şikayetleri olur.



Toprak ana deyince, değil mi; şahrem şahrem parçalanmış bir toprak görüntüsü ve Aşık Veysel’i anmadan geçebilir miyiz? Geçemeyiz.



Kara Toprak

Dost dost diye nicesine sarıldım,

Benim sadık yarim kara topraktır.



Beyhude dolandım, boşa yoruldum,

Benim sadık yarim kara topraktır.



Karnın yardım kazma ile bel ile,

Yüzün yırttım tırnak ile, el ile,

Yine beni karşıladı gül ile,

Benim sadık yarim kara topraktır.



Düşünün, 31-32 yıl oldu Aşık Veysel’i kaybedeli, doğru sözler hiçbir zaman güncelliğini yitirmiyor.



Bu bir obsidiyen, volkan camı demek. İndirekt ışıkta simsiyah görürsünüz. Gök kuşağı obsidiyenlere spot ışık verildiği zaman gök kuşağı renklerini böyle güzel bir şekilde görebilirsiniz. Bu bir hematit, demir cevheri içerir.



Demir, biliyorsunuz bizim dünyamıza dıştan gelmiştir, yani demir cevheri dünyanın oluşumunda yoktur. Hematit de demir içerdiği için ve elektromanyetik özellikleri olduğu için, romatizma dâhil pek çok hastalıkta yardımcı olabilir.



Geldik karın çarkımıza. Rengi oranj, portakal rengi. Üremeyle, yiyeceğin emilimi ile fiziksel güç, canlılık ve seksülelite ile ilgili. Taşlarının arasında oranj, sarı renkte olan taşlar var, mercan, kalsit, amber, sitrin, altın topaz. Burada da bir sitrin görüyorsunuz.



Şimdi, karın çarkımız güzel çalıştığı zaman, biz başkalarıyla uyumlu ve yaratıcılıkla çalışırız. Vermekle, almakla ilgili dengeli duygular yaşarız, seksüel hayatımız düzgündür, yeni fikirleri özümseriz. Ama bu çarkta blokaj varsa ve dengesizse bakın neler oluyor?



Yiyeceklere ya da sekse aşırı düşkünlük, seksüel problemler, kafa karışıklığı, kendini amaçsız hissetmek, kıskançlık, hasetlik, her şeyi sahiplenme arzusu, iktidarsızlık, rahim ya da mesane problemleri.



Geldik sarı renkli güneş sinir ağı çarkımıza. Bu çarkın taşları gene sitrin, altın topaz, amber, kaplan gözü, altın. Yiyecekleri; yiyeceklerine geçmiyorum, çünkü diğerlerinde atladım, ama özellikle sarı sebze meyveler nişastalı yiyeceklerdir. Doğru çalıştığı zaman kişinin kişisel gücünü, otoritesini, enerjisini, gülüşünü hoşluk içinde yaratan bir enerji merkezi. Negatif çalıştığı zaman, sindirebileceğinden fazla yer insan, hazımsızlık problemleri olur, kızgınlık, korku ve nefret yaşar.



Bu bir amber; içindeki küçücük sinekçiği görüyorsunuz değil mi? Eskiler amber tespihleri boşuna kullanmamışlar. Aslında amber organik bir madde, milyonlarca yıllık reçineleşmiş çam ağacı öz suyu ve negatif elektriği toplamakta üstüne olmayan bir değerli organik madde. Aynı zamanda boğaz bölgesine kullanıldığı zaman triod problemlerinde, bronşitte ve alerjide de bize yardımcı olabiliyor.



Erzurum Oltu taşı; o da gene amber gibi reçineleşmiş, fakat bu sefer ardıç ağacının katranı. Küçücük damarlar şeklinde çıkarılıyor, işleniyor biliyorsunuz, hafif yumuşak bir taş. Zeytinyağıyla parlatılır. Pek çoğunun büyüklerinde ya tespihi vardır ya kolyesi ya yüzüğü vardır. Bizim değerli, emektar ocaklarımızda işçilerimizin çıkardığı bir taş.



Bu bir çöl gülü. Kariyeri artırdığına inanılır, görüntüsü de çok güzel. Keşke olanak olsa hepsinden burada örnek gösterebilseydim...



Evet, bu tabi tam roz şeklinde değil, bir rozun birkaç petalini görmüyoruz burada.



Geldik en önemli çarklarımızdan birisine; yeşil renkli kalp çarkımız. Kalbimizle, dolaşım sistemimizle, akciğerlerimizle bağışıklıkla ilgili, timus bezimizle ilgili bir enerji merkezimiz. Taşlarının arasında yeşim, krizoprak, zümrüt, malaşit, pembe kuars var.



Kalp çarkımız eğer düzgün çalışıyorsa, biz koşulsuz tanrısal sevgi ve bağışlayıcılık içerisinde oluruz; merhametli oluruz, anlayışlı oluruz. Ama, olumsuz çalıştığı zaman sevgimizi, aşkımızı bastırırız, yaşamayız onu. Duygusal düzensizlikler yaşarız, dengeden çıkarız, hatta kalp ve dolaşım problemleri bile yaşarız.



Bu gördüğünüz yine bir yeşim. Yeşimin bizim Türk folklorunda da önemli bir yeri var. Türk’lerin Orta Asya’dan göç etmesinin nedeni efsanelerde şöyle anlatılır: Yuluğ Tigin, Tang hanedanından prenses Keliyen’i kendisine eş olarak alır. Orada da, Türk’lerin vatanında “Kut Dağı” denen, çok büyük, yeşim taşından olduğu düşünülen bir kutsal kaya parçası vardır. Çin’liler de “Çok değerli bir mücevher aldım, Prenses Keliyen’i aldım, sen de bize bu Kut Dağı’nı ver” derler. Bilmez Yuluğ Tigin önemini; halbuki o, bolluğun, bereketin ve ulusu bir arada tutmanın bir anlamda sembolüdür. Etrafında o kayanın odun ateşleri yakılır, sirkeler dökülür, o taş parçalanır, Çin’liler arabalarla ülkelerine taşırlar ve işte ondan sonra dağlar, taşlar, kuşlar, böcekler “göç, göç” diye haykırmaya başlarlar. Zaten yeşim “şimşek, yak, kehanet” demek. Eski kitaplara bakarsanız, Kutatgu Bilik’te bile var, bu taşın, o zamanki Şamanlarca yağmur yağdırmakta kullanıldığı söylenir.



Bu bir malahit, ";;böbrek taşı” da denir buna. Ağrıları gidermek amacıyla kullanılabilir. Ağrıyan bölgenin üzerinde tutulabilir, karın ağrısı, adale kasılması, romatizmada kamburlanmış olanlarına bandaj içerisinde kullanabilirsiniz. Daha çabuk iyileşmeye yardımcı olduğunu ben hastalarımda deneyimledim. Fakat çok enteresan bir şekilde, pırıl pırıl oraya koyduğunuz mahalit matlaşıyor sonunda. Demek ki bir şekilde enerjisini veriyor. Duygusal kişilere çok hassas dönemlerinde önermiyoruz, çünkü bastırılmış duyguları birden açığa çıkarabilir.



Kalp çarkı deyince Hazreti Mevlana’dan bahsetmeden olur mu?



Baharlarda taş yeşerir mi hiç?

Sen de toprak ol da senden renk renk güller bitsin.

Yıllardır gönüller tırmalayan taş oldun,

Denemek için bir zamancağız da toprak kesil.



Spinallayt, Bodrum’un dağlarında taşlarında, böyle çok parlak kırmızı değil ama, daha koyu siyaha yakın renkleri ayaklarınızın altındadır, gemologlar bilirler. Libidoyu güçlendiren, adet sancılarını hafifleten bir taş. Enerji ve dinginlik verir, kısırlık tedavisinde folklörde kullanılan bir taştır.



Geldik boğaz enerji merkezimize; kendimizi ifade etmekle ilgili olan çarkımız. Rengi, şu gördüğünüz tatlı mavi. Taşlarından birisi şu gördüğünüz güzel akuamarin.



Boğaz çarkında dengesizlik olanlar kendilerini iyi ifade edemezler; iyi ifade edemedikleri için, söylemek istediklerini söyleyemedikleri için de hep burada bir yumru, takıntı hissi hissederler. Tıpta aslında buna gulomus histerikus deniyor, bu boğaz enerji merkezinin blokajıdır.Gerçek iletişim için bu enerji merkezimizin düzgün çalışması gerekir. Dediğim gibi, negatif çalıştığı zaman depresyondan tiroit problemlerine kadar görebiliriz.



Geldik alın çarkımıza; üçüncü göz de deniyor biliyorsunuz. Bizim farkındalıkla ilgili enerji merkezimiz. En güzel taşlarından birisi lapis. Olumlu çalıştığı zaman ruhsal bedenimizin farkında oluruz; öngörümüz, iç görümüz, imajinasyonumuz, konulara odaklanmamız hepsi yolundadır. Olumsuz çalıştığı zaman bir türlü bir şeylere konsantre olamayız, korkarız, alaycı oluruz. “Kinizm” alaycı demek, menfi demek. Baş ağrıları, göz problemleri, hatta kötü rüyalarla savaşırız.



Lapis ve turkuaz, eski çağda hemen bütün kültürlerde çok kullanılmış taşlardan. Tutankamon’un maskında gördüğünüz lapis, yan tarafta gördüğünüz bir İnka güneş kursu. Orada da turkuaz kullanılmış. Ortadaki de bir yakut. Onlar bu taşın, öldükten sonra daha üst düzeydeki varlıklarla iyi iletişim kurabilmek için kullanmışlar. Üst düzeydeki varlıklarla ne kadar iletişim kurduklarını bilemiyoruz; fakat, hala Mısır medeniyetinin ve İnka medeniyetinin gizemlerini bugünkü teknoloji ile çözemiyoruz.



Lapisten zaten bahsettim, kemikleri güçlendirdiğine de inanılır. Bu nedenle Kızılderililer , ok gelse de kemiklerimiz kırılmaz diye turkuaz ve lapisi o göğüslüklerinde kemiklerle beraber çok kullanmışlardır.



Tepe, taç çarkımıza geldik. Şu gördüğünüz güzel eflatun, mor renk. Nasıl kök çarkımız bizi toprak anayla bağlıyordu, bu çarkımız da bizi evrenle, uzayla, tanrısal güçlerle bağlar.



Ametist; üst benliğimizin insan kişiliğimizle bütünleşmesi. Yani, kaba titreşimlerden başlayıp yukarı doğru daha ince ve daha gizli titreşimlerle gider bu mekanizma.



";Ben"; olmadan hizmet, ";ben"; demeden konuşabilmek ne kadar zor. Önünüzdeki hafta hiç “ben” demeden cümleler kurmayı deneyin. Ben denedim çok zor oluyor, bakın yine ben dedim. Gelelim kuarsa; bütün bu taşların anası babası. Zaten “kristallos” eski Yunancada donmuş ışık demek. Ametist, sitrin, bunların hepsi farklı ısılarda farklı basınçlarda gene kuars ailesinden gelen taşlar. Kuars, negatif özellikleri, etraftaki negatif enerjiyi toplamasıyla bilinen bir taş, beyin fonksiyonlarını uyaran bir taş. Benim önerim, çalışma odalarınızda bir kuars ve bir ametisti beraber bulundurmak. Yani şöyle şu parçalar, belki biraz daha küçük olabilir; çünkü ikisinin birbirini arındırması da mümkün, ayrıca arındırma işlemi yapmazsınız. Hatta yakında bir proje var, Princeston Üniversitesi yürütüyor; cep telefonlarının elektromanyetik enerjisinden korunmak için, yüzde 85’i kuars olan İznik çinilerinden minik plakalar koymayı düşünüyorlar.



Taşlar dünyasının çiçekleri... O kadar güzel ki, şu doğanın heykeltraşlığına bakın. Pembe kuars da yine kalp bölgenizle ilgili ve bizim kendimizle barışmamızı sağlayan bir taş.



Yurt dışında taşlarla ilgili çok sofistike aletler de yapmışlar. Belli dalga boylarında ışığı, gerçek yakutların, gerçek elmasların, gerçek zümrütlerin arkasından vererek, kimisinin gördüğünüz gibi soğutucu, kimisinin ısıtıcı, kimisinin antiseptik özelliklerini kullanıyorlar. Meselâ yakut, sıcak ve ısıtıcı, kurutucu; zümrüt soğuk ve birleştirici. Mesela ne diyeceğiz o zaman? Tansiyonu olana yakutu önerecek miyiz? Önermeyeceğiz, zümrüdü önereceğiz.



Bu bir enerji terapisi sırasında telian fotoğrafıyla çekilmiş, şifacının enerji hareketini gösteriyor. Bu bir lahana yaprağı. Bu lahana yaprağının ortasında bakın bir delik var, lahana yaprağı onu demarke etmiş, sınırlamış bütün hepsi çürümesin diye. İşte aynı şekilde kanserde ve kronik hastalıklarda, siz de içsel şifa gücünüzü kullanırsanız hastalığınızı sınırlayabilirsiniz. Lahana yaprağı kadar olamaz mıyız?.. Oluruz.



Bu da gene elektron mikroskobuyla çekilmiş sıvı kristalize insan DNA’sı. Bakın taşlar, DNA’mız, o renkler hepsi birbirine ne kadar yakın değil mi?



Nazım Hikmet’le bitireceğim, ondan sonra size kısacık bir gökkuşağı meditasyonu yaptırmak istiyorum



Paydos, diyecek bize bir gün tabiat anamız,

Gülmek, ağlamak bitti çocuğum,

Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak,

Görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat.



Meditasyon yapıyor muyuz?



Rahat olalım,



Maestro, müzik...



Bu ışıkları kapatabilir miyiz? Güzel.



Kök çarkımızla başlıyoruz.



Rahat nefes alıp veriyoruz. Gökkuşağı meditasyonu yapıyoruz. Yağmurdan sonra pırıl pırıl güneş açmış, gökyüzünde güzel bir gökkuşağı var, siz harika bir ormanın kenarında oturuyorsunuz. İlk önce bu güçlü kırmızı rengin kasık bölgenizden bedeninize girdiğini, sizi güçlendirdiğini, rahminizi, mesanenizi, erkekseniz er bezlerinizi, hepsini bu kırmızı güçlü enerjinin yıkadığını hissedin.



Göbek bölgemize geldik. Ellerinizi arzu ederseniz göbeklerinize koyabilirsiniz. Hepimizin içinde o şifa gücü var. Bu güzel portakal rengi, oranj rengin bedeninize önden arkaya girdiğini, bağırsaklarınızı, böbreklerinizi, böbrek üstü bezlerinizi şifasıyla yıkadığını hissedin.



Mide bölgemize geldik. Parlak sarı, güneş ışığı renginde güçlü bir ışık midemizi, karaciğerimizi, safra kesemizi, pankreasımızı, dalağımızı, hepsini enerjisiyle dolduruyor. Yediklerimizden daha güzel yararlanıyoruz, daha güzel özümsüyoruz.



Lütfen, özellikle sağ ellerinizi kalbinize koyun. Kalbinize yeşilli pembeli güçlü ışıkların göğüs kafesinizden girdiğini hissedin. Şu anda yalnız değilsiniz, bu boyutta olmayan sevdikleriniz de sizinle. Onlarla düşünce anlamında beraber olabilirsiniz. Kalbiniz her pompalayışında bu güzel enerjiyi en uç hücrelerinize kadar pompalasın; güçlü bir şekilde dolaşım sistemi ritmik bir şekilde çalışsın.



Ellerimiz boğazımızda. Boğazımızdan giren bu mavi renkte ışık kendimizi ifade etmemizi kolaylaştırıyor. Söylemek istediklerimiz karşımızdakini kırmayacak kelimelerle ağzımızdan dökülüyor, iletişimle ilgili problem yaşamıyoruz.



İki kaşımızın arasından güçlü lacivert bir ışık burgu gibi kafatasımızın içine giriyor ve dağılıyor. Beyin kıvrımlarımızın arasında, kafa çiklerimizin arasında, gözlerimizin arkasında dolaşıyor. O kadar çok kapaklarını kapattığınız çöp kutularınız var ki, onları lütfen boşaltın. Düşünmeniz gerekenleri düşünün, kafanızdan atın. Uykuyla ilgili bir problem yaşamayın, konsantrasyonunuz eskisinden çok daha iyi olsun.



Başımızın üstünde güzel mor renkli bir ışığın tepeden aşağıya, ayak parmak uçlarımıza kadar bütün bedenimizi sararak indiğini hissedelim. Bu mor renkli ışık bizim koruyucu enerji bedenimiz olsun ve kendimizi Tanrıya daha yakın, yaşamımızı daha anlamlı hissedelim.



Rahat nefes alıp verelim, rahat, rahat rahat.



Tekrar salonumuza yavaş yavaş geri dönelim, rahat bir şekilde gözlerinizi açın. Kendinizi mutlu, huzurlu, yenilenmiş, sanki banyodan çıkmış, bir bebekken annenizin yumuşacık, mis kokulu havlulara sarmış gibi huzurlu hissedin.



İyi ki geldiniz. Ben sizlerle olmaktan çok mutlu oldum. Bir mesajım daha var. Burada benim deniz kenarından topladığım, verniklediğim taşlar var. Sadece bugünü anımsatmak gibi bir değeri olabilir. Ve Görece Belediye Başkanı, “Başkan bana biraz bir şeyler yolla” dedim, bir kese altın yollamadı tabi, nazar boncuğu yolladı; arzu edenler alabilirler. Ne kadar yetecek bilemiyorum....





DİYET REÇETESİ

Diğer yumurtalardan daha fazla, proteinlerin yapı taşı olan aminoasit içeren bıldırcın yumurtası, özellikle çocukların bağışıklık sistemini güçlendiriyor,ereksiyon tedavisinde yardımcı kür olarak kullanılan bıldırcın yumartası.....Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Bahtiyarca, hayvansal proteinlerin, verdikleri yüksek enerjinin yanı sıra çocuklardaki bedensel gelişimin sağlıklı olarak gerçekleşmesine yardımcı olduğunu belirtti. Hayvansal kaynaklı proteinlerin başında kanatlı kümes hayvanlarının yumurtalarının geldiğini ifade eden Bahtiyarca, bu yumurtaların da ait olduğu hayvanın genetik yapıları nedeniyle çeşitlilik gösterdiğini anlattı. Bıldırcın yumurtasının içeriğindeki besleyici maddelerin yoğunluğu nedeniyle yaygın olarak tüketilen tavuk yumurtasından farklı olduğunu belirten Bahtiyarca, şunları kaydetti:“Diğer yumurtalardan daha fazla, proteinlerin yapı taşı olan aminoasit içeren bıldırcın yumurtası, özellikle çocukların bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi ise enerjisini daha çok fiziksel büyümeye harcayan çocuklarda, hastalığa neden olan mikropların etkisini azaltmaktadır. Grip, bronşit gibi üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocukların, bıldırcın yumurtası yedikten sonra hastalıklardan çok daha kısa sürede kurtulduğu gözlenmektedir. Bıldırcın yumurtasının bu hastalıklara iyi gelmesiyle ilgili, bilimsel kitaplara girmiş deneysel bir veri olmamasına karşın, bize, (çocuğuma bıldırcın yumurtası yedirebilir miyim?) diye soran kişilere, bıldırcın yumurtasını tavsiye ediyoruz. Sonuçta, bıldırcın yumurtası, çocukların bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı olan bir protein deposudur.”PROTEİN AÇIĞINA KARŞI BILDIRCIN YUMURTASIÜlkemizde hayvansal protein tüketiminin gelişmiş ülkelere göre düşük seviyede kaldığını vurgulayan Bahtiyarca, bu açığın kapatılmasında, son yıllarda eskiye oranla daha rahat bulunabilen bıldırcın yumurtasının etkili olabileceğini söyledi.Bahtiyarca, bıldırcın yumurtasının çocuklar tarafından en doğru tüketilme biçiminin, rafadan yenmesi olduğunu belirterek, “Çünkü yumurtanın rafadan olması, vücudun proteinleri en kolay ve etkili şekilde almasını sağlar. Bıldırcın yumurtasının sarısı pişirilmeden de çocuklara içirilebilir. Ancak, özel bir protein içeren yumurta akı, vücuttaki B vitaminlerini etkisizleştirme olasılığına karşı, çiğ olarak verilmemelidir” diye konuştu. Bıldırcın yumurtası ilaç gibi Tavuk yumurtasına nazaran 5 kat daha fazla fosfor, 8 kat demir, 9 kat protein içeren bıldırcın yumurtasının süt ve balla karıştırıldığında astım, öksürük ve alerjiye çok iyi geldiği bildirildi.Anadolu Üniversitesi Sağlık Kulubü'nün internet sitesinde yer alan makalade, öksürük rahatsızlığı yaşayan bir doktor başından geçen ilginç olayları anlattı. Operatör Doktor Aytekin Ertuğrul, 6 ay boyunca yaşadığı öksürük rahatsızlığı için uzmanlara gittiğini, ilaç kullandığını ve iyileşemediğini anlattı. Bir arkadaşının tavsiyesi ile bıldırcın yumurtasını sütle birlikte kullanarak içtiğini anlatan Ertuğrul, bunun çok faydasını gördüğünü söyledi.Doktor Aytekin Ertuğrul, Avrupa'da astım, öksürük ve alerji gibi rahatsızlıkların bıldırcın yumurtası yardımı ile tedavi edildiğini öne sürerek, "Gramajca 5 bıldırcın yumurtası, bir tavuk yumurtasına tekabül etmektedir. Bıldırcın yumurtası 5 kat fazla fosfor, 8 kat fazla demir, 6 kat fazla B1, 15 kat fazla B2 vitamini, 9 kat fazla protein ihtiva ediyor. Güç ve zindelik vermesi, solunum, alerjik astım sorunları için tabii bir antibiyotik olması, lezzeti, salataların, mezelerin süsü, çocuklar için eğlenceli bir vitamin hapı olması ürünün en bilinen özellikleridir. Tavuk yumurtası ile yapılan her şey ve pişirme biçimi bıldırcın yumurtası ile aynen yapılabilir" dedi.Aytekin Ertuğrul, bıldırcın yumurtasının nasıl kullanılacağını da şöyle anlattı:Bıldırcın yumurtası ilaç olarak nasıl kullanılır?"Bir adet bıldırcın yumurtasını bir bardağın içine kırıyorsunuz. Bir kaşık balla karıştırıyorsunuz. Çalkalıyorsunuz. Bir bardak süte tamamlıyorsunuz. Süt oda sıcaklığında veya buzdolabından çıkarıldıktan 10 dakika sonra içilecek. 15 gün süreyle sabahları aç karnına bu kürü yapıyorsunuz. Öksürük kalmıyor, alerjik şikayet kalmıyor, iktidarsızlık sorununuzu aşmada yardımcı oluyor. Siz de iyileşme sevincini yaşıyorsunuz. İdame dozu (tedavisi) olarak ayda 5-10 adet yumurta içmeye devam. En az 3 ay."

DİŞ ŞAĞLIĞINDA VİTAMİNLER

Beslenme diş sağlığı ve güzelliği ile doğrudan ilişkilidir. Bunun nedeni hem beslenmenin ağız ve diş yoluyla yapılması, hem de beslenme sayesinde hücre dokularının sağlıklı olmasına neden olan besinlerin alınmasıdır.

İnsanların sağlıklı yaşamaları büyümeleri ve çoğalmaları için gerekli sentezleri organizmada yapılmayan, dışarıdan eser miktarda alınması gereken organik bileşiklere vitamin adı verilir.

İnsanda vitamin eksiklikleri yetersiz alış, barsak absorbsiyonunundaki bozukluk yada alışa oranla ihtiyacın artması sonucu meydana gelmektedir.Vitaminler yağda ve suda eriyenler olarak ikiye ayrılır;

A VİTAMİNİ: Yağda erir. Şalgam, ıspanak ve karnabahar gibi bitkilerin yeşil pigmentlerinde bulunur. A Vitaminin eksikliği osteoblast ve odontoblast aktivitesini azaltarak kemik ve diş büyümesini yavaşladır. Ağız kavitesi ve mukozasında keratinizasyon görülür. Tükrük sekresyonu azalır veya tamamen ortadan kalkar. Ağız kuruluğu sonucunda diş etleri ve ağız mukozasında çatlamalar meydana gelir. Ağız sağlığına özen gösterilmediğinde mikroorganizmalar bu çatlaklara yerleşerek enfeksiyonlara neden olur. Bu nedenle ağız dokusunda meydana gelen iyileşmelerde gecikir.A Vitaminin eksikliğinde: Kollejen liflerde dejenerasyon meydana gelir ve periodontal aralık genişler. Yine bu vitaminin eksikliğinde hipersementoz ve diş sürmesinde gecikme meydana gelebilir.

A Vitamininin fazlalığında: Hipervitaminozunda epitelde dejenerasyon, iyileşmede gecikme, osteoporosiz, alveol kemiğinde belirgin kemik rezorbsiyonları, deride pigmentasyon, soyulmalar ve kaşıntılar, menstürasyon bozuklukları meydana gelir.D VİTAMİNİ: Kemiğin normal mineralizasyonunu sağlar. Büyüme çağındaki çocuklarda, gebelerde ve emzikli kadınlarda vitamin D'nin günlük dozu 400 UI'dır. Bu dozun büyük bir kısmı güneş ışınından sağlanmaktadır. Vitaminin kalsuyumdan ve bağırsaktan emilimi ile hizmet verir. Vitaminde kemik oluşumunda gereklidir.Vitamin D'nin eksikliğinde: Çocuklarda reşitizme, erişkinlerde osteomalezi hastalığına neden olur.E VİTAMİNİ: Soya fasulyesi, mısır, pamuk yağı, taze yeşillikler ve sebzelerde bulunur. Günlük gereksinme duyulan miktar 12-12 IU'dır. Yumurta ve ette de bulunur. Vitamin E bir antioksidantdır. Vitamin E hücre elemanları için esas olan oksidasyonu oksidasyonunun toksik ürünlerini önler. E vitaminin bulunduğu durumlarda eritrositlerin hidrojen peroksid içinde hemolize olmalarına karşı dirençleri artmıştır. Plasentadan vitamin E'nin geçişi sınırlıdır. Bebekler süt ile yeterli düzeyde E vitamini alabilirler.E Vitaminin eksiliği: Hücre epitalinde dejerasyon meydana getirebilmektedir. E vitaminin eksikliğinde çocuklarda kas gelişiminde düzensizlik meydana getirir. Diş eti hastalığı olan kişilerde E vitamini uygulamasının iltihap olayını etkilemediği gözlenmiştir.



VİTAMİN K: Karaciğerde protrombin yapılmasında kullanılır. Yokluğunda kan ile ilgili belirtiler ortaya çıkar. Normal olarak barsaklarda bulunan bakteriler tarafından sentezlenir.Vitaminin K eksikliğinde: Kanama pırtılaşma ile ilgili sorunlar ortaya çıktığından bu vitamin vücut için çok gereklidir.SUDA ÇÖZÜLEN VİTAMİNLERPRİDOSİN (Vitamin B6): Bira mayası, karaciğer, pirinç, kepek ve buğdayda, çeşitli sebzelerde bulunur. Erişkinlerde günlük gereksinme duyulan B6 vitamini 2 miligramdır. PLP amino asit, karbonhidrat ve yağ asitleri metobolizmasındaki çok sayıda enzimin ko-enzimidir.Vitamin B6 eksikliğinde: Yetişkin bir kimsede çeşitli belirtiler ortaya çıkar. İlk gözlenen adele güçsüzlüğü, yorgunluk ve uykuya eğilimdir. Dudak, burun kıvrımlarında, göz etrafında, yanakların çevresinde alında, kulak arkasında ve ensenin aşağı kısımlarında seboreik dermatit görülür. Dilde ve ağızda iltihaplar çıkar. Dudak kenarında çatlaklar olur.TİAMİN (Vitamin B1): Yeşil sebzeler, balık, et, meyve ve sütte, baklagillerde ve özellikle bezelyede bulunur. Yemek pişirme durumunda ısı 100 derecenin üzerine çıkarsa vitamin özelliğini yitirir. Soğukta ve dondurularak saklanan yiyecekler B1 vitamini yönünden kayba uğramazlar. Yetişkin bir insan günde bir miligram Tiamin'e ihtiyaç duyar. Tiamin vücutta karbonhidrat metobolizması için gereklidir.



Tiamin B1 eksikliğinde: Beriberi hastalığı görülür. Ağızda görülen sorunlar arasında dilde yanma, tat kaybı, ağız mukozasında aşırı duyarlılık. Tiamin ve öteki B1 vitaminleri insan tükrüğünde bulunan bakterilerin büyümesini inhibe eder.RİBOFLAVİN (B2 Vitamini):Süt ve et ürünleri bu vitaminin asıl kaynağıdır. Isıya oldukça dayanıklıdır. Yemeklerin pişirilmesi sırasında etkisini kaybetmez. Güneş ışığı tarafından bozulur. Erişkinler günde 1 .2 miligram almalıdır. Vücuttaki çeşitli metobolizmaları enzim mekanizmalarında etkili olur.Riboflovin eksikliği: Semptomları genellikle dudaklar, dil, gözler ve deride görülür. Dudak kenarında iltihap meydana gelir. Dil üzerinde pırtıklı ve gıranürlü bir görünüm vardır. Çoğrafik dil adı ile anılır. Dil üzerine yiyecek ve içeceklerin değmesi ağrı ve yanma hissi meydana getirir. Bazı olgularda dil morumsu, kırmızı ya da erguvani bir renk alır.NİKOTİNİK ASİT VE MİKOTİNAMİD: Niasinin rolü riboflavinde olduğu gibi oksidasyon ve redüksiyon olaylarında anahtarlıktır. NAD ve NADP bileşikleri olarak, niasin karbonhidrat ve lipid metabolizmasında mitokondrilerdeki elektron transportunun sağlayarak katılırlar.Nikotinik asit ve mikotinamid eksikliğinde: Pellegra adı verilen bir hastalık meydana geliyor. Pellegra hastalığında başlıca semtomlar ağız kavitesinde rastlanır. Ağız mukozasında yanma hissi, dudak ve dilin yan kısmı kırmızı ve şiştir. Daha sonraki dönemlerde dilin üstü kırmızı ve şiş olarak devam eder. Diş eti epitelinde de dejarasyonlar görülür. diş eti iltabı dişetleri arasındaki papillalarda ülserler tükrük bezlerinin büyümesi tükrük salgısında artış gelir. Bu vitamin et, karaciğer, bira mayası ve yer fıstığı bulunur.Biotin: Bira mayası ve yumurta sarısında bulunur. Vücuttaki çeşitli enzim mekanizmalarında rol alır.

Vitamin B12 (Siyanokobalamin): Hayvansal orjinli gıdalar Vitamin B12 deposudur. Bunlar, karaciğer ve böbrek, süt peynirdir. Vitamin B12 gastrointestinal kanalda mide mukozası tarafından salgılanan protein bağlayan bir faktör (intrinsik faktör) bulunmadan uygun bir biçimde emilmezler. İntrinsik faktör bir glikoprotein yapısındandır ve midenin parietel hücreleri tarafından salgılanır. Pernisiyoz anemi mide mukozasındaki intrinsik faktörün eksikliği sonucunda gelişen vitamin B12 eksikliği hastalığıdır. İntramüsküler vitamin B12 enjeksiyonu ile düzeltilebilir. Günlük gereksinme duyulan miktar 2-5 mikrogramdır. B12 vitamini yağ ve karbonhidrat metobolizmasında önemli rol oynar.Vitamin B12 eksikliğinin: Semptomları içerisine yetersiz hemotopoiesis, gastroentestinal kanal bozuklukları, uygun olmayan miyelin sentezi ve genel güçsüzlük girer. Vitaminin eksikliği kemik iliği ve gastroentestinal kanaldaki hücreleri etkiler. Eritroblastlar uygun şekilde bölünemezler ve megaloblastlara dönüşürler. Bu da alyuvarların normal düzeylerini bozar ve anemi meydana gelir. Sindirim kanalında atrofik değişiklikler görülür. Spianemi meydana gelir. Sindirim kanalında atrofik değişiklikler görülür. Spinal korda miyelin dejenerasyonu meydana gelir. Hasta takadsızlıktan, yürümedeki güçlükten şikayet eder. Deride limon sarısı bir renk görülür. Pernisiyöz anemide pek çok ağziçi semptomları bulunur. Bunlar dilde yanma ve acımayla birlikte bulunan ve tekrarlanarak çıkan kırmızı lekelerdir. Dildeki papillalar atrofiye uğramıştır. Yanak, boğaz mukozasında ve dilin arka tarafında kırmızı lezyonlar vardır.



Folik asit (Pterolglutamitik asit) : Folik asit karaciğer, yapraklı yeşil sebzelerde ve bira mayasında bulunur. İnce barsak floryasında hazırlanır. Dünya sağlık örgütü erişkin için 200 gama gram, çocuk için 50-100 gama gram, gebelik ve süt verme sırasında ise 400 gama gram dozunda alınmasını önermektedir. Folik asit hücre çoğalmasında etkili rol oynar.Folik asit eksikliğinde: megaloblastik anemi tablosu meydana çıkar. Ağızdaki belirtileri ise glossitis, angular şelozis ve gingivitistir. Glossitis, dilde şişme, kırmızılık ile başlar bunu takiben papillalarda deskuamasyon görülür ve kırmızı bir halka ile bırırlanmış ülserler bulunur. Anguler şeloziz ve gingivitis riboflavin eksikliğini anımsatır. Folik asit eksikliği, yetersiz beslenme, gebelik, malabsorbsiyon sendromu ve kronik alkolizmde ortaya çıkar. Ayrıca antikonvülsan ilaç alan hastalarda da bulunduğu bildirilmiştir.Askorbik Asit (Vitamin C) : Askorbik asit, turunçgiller, yeşil biber, domates, meyveler ve genellikle sebzelerde büyük miktarlarda bulunur. Pişirme işlemi sırasında gıdalarda bulunan askorbik asitin yüzde 50 sinden fazlası parçalanır. Günlük alınması önerilen miktar 45-80 miligramdır. İnce barsaktan glikoza benzer biçimde hızlı ve kolay emilir. C Vitaminin küçük bir bölümü diketoglon ve oksalik asitler gibi kıkılarak atılır . Vitamin C pek çok reaksiyona katılmaktadır.Vitamin C eksikliğinde: Ortaya çıkan başlıca hastalık skorbüttür. Bunun ağız içi belirtileri işlenmiş inek sütü ile beslenen ve öteki besinleri çok az alan çocuklarda, yemeği kendi hazırlayan ve ekseriya işlenmiş süt, hububat, ekmek ve çok az öteki besinleri alan bekarlarda (bekarlık hastalığı) Acayip diyetlerle midelerini dolduran psikonörtik kişilerde görülür skorbüttür hastalığı.İnsanlarda C vitamininden yoksun gıdalarla beslenildiğinde takatsızlık, iştahsızlık, büyümede durma, anemi, ateş ve infeksiyona karşı direncin düşmesi, dişetlerinde şişme ve iltihaplanma, diş kaybı, el bilek ve ayak mafsallarında şişme peteşi şeklinde kanama, kaburgalar ve kostalarda kırılmalar, mafsal içine, kas içine ve barsak içerisine kapiler fijilite nedeniyle kanamalar ortaya çıkar. Soğuk algınlığına karşı C vitamininin önerilmesi uygundur. Vitamin C 1 gram miktarlarında kullanıldığında diyare meydana getirebilir. Aynı şekilde vitamin C idrarı asitleştirdiği için idrar yollarında oksalat taşlarının çökmesine neden olabilir.



DİŞ ETİ HASTALIKLARI

Dişeti iltihabı (piyore) nedir? Periodontitis ya da halk arasında bilinen adı ile 'piyore' dişleri saran kemik ve dişeti dokularinin iltihabıdır. Dişler ağız içinde görebildiğimiz kron kısmı ve çene içine gömülmüş 'kök'ten oluşmuştur. Kökler kemik için de ince lifler yardımı ile tutunmaktadır. Bunun yanında çene kemiğinin iç yüzünü saran pembe dişeti'de dişin boyun kısmına yapışır. Dişeti iltihabı sadece gözle görülen dişetini değil, kemik dokuyu da etkileyeceğinden kontrol altına alınmayan bir dişeti rahatsizlıgı sonuçta çürüksüz dişlerin sallanmasına ve çekilmesine neden olacaktır. Dişeti iltihabı nasıl baslar? 'Dental plak' da denilen mikrop tabakasının dişler üzerinde birikmesine izin verilirse bu tabaka içinde yaşayan bakteriler tarafından üretilen zararlı maddeler dişetlerinde iltihaba yol açar. Dişeti hastalığının bu erken dönemine 'gingivitis' denir. Gingivitis aşamasi Resim 1'de görüldüğü gibi hafif kızarıklıkla kendini belli edebileceği gibi görüntü olarak daha hafifte olabilir. Dental plak nedir? 'Dental plak' dişler üzerinde düzenli olarak biriken mikrop tabakasıdır. Bu tabaka istenmeyen 2 şeyi oluşturur.
Diş çürüğü Dişeti hastalığı
Dental plak yumuşak ve renksizdir. Bu nedenle belli bir kalınlığa ulaşmadan görülemez. Yoğun olarak dişlerin araları ve dişeti-diş sınırında birikir. Bu tabakanın oluşumu engellenemez, ancak hergün düzenli dikkatli ve yeterli diş fırçalamak ile diş ve dişetlerine zarar verecek miktarda birikmesi önlenir. Diş araları gibi fırçanın ulaşamadığı bölgelerdeki plak, diş ipi ile temizlenir. Sağlıklı dişeti nasıl görünür? Saglıklı dişeti pembe ve dişleri sıkıca sarar durumdadır.Dişeti hastalıklarına sık rastlanılır mı? Evet diş çürüğünden daha sık. Neredeyse tüm erişkinler bir dereceye kadar bu hastalıktan etkilenir ve birçok vak'a da hiç çürüğü olmayan dişler sadece sallandıkları için çekilirler. İltihaplı dişeti'nin görünümü nasıldır? İltihaplı dişeti kırmızı ve / veya sis görünümündedir. Fırçalarken kanayabilir. Dişeti iltihabının belirtileri nelerdir? Dişeti rahatsızlıkları bazen fark edilemeden çok ilerlemiş olabilir. Bununla birlikte aşağıdaki belirtilerin bir ya da birkaçının birarada gözlenmesi dişeti rahatsızlığı olasılığını akla getirmektedir.
Ağiz kokusu Kırmızı ve sis dişetleri Ağızda tat bozukluğu Dişetlerinin çekilerek diş kökünün açığa çıkması Sallanan dişler Zamanla eğilen ya da çarpıklaşan dişler Dişeti kanaması (diş fırçalarken ya da kendiliğinden)

Dişeti iltihabı tedavi edilir mi? Evet. Ancak tedavi iltihabın ne derece ilerlediğine bağlıdır. Sadece 'gingivitis' safhasında yapılan tedavi yüksek başarı sağlar. Tedavi süresince, diş hekiminiz dişlerinizi diş taşından arındırıp diş fırçalama tekniğinizi en iyi hale getirecektir. Bundan sonraki sorumluluk size düşmektedir. Usulüne uygun yaptığınız temizlik, dişetlerini, pembe ve sağlıklı görüntüsüne kavuşturacaktır. Ancak tedavi'ye en kısa sürede başlanması şarttır. Ağızdaki tüm dişler iltihaptan eşit olarak etkilenir mi? Hayır. Temiz tutulabilen dişlerin etrafında dişeti rahatsızlığı görülmez. Hastalık, genellikle temizlenmesi zor olan arka dişler ve diş aralarında gözlenir. Dişeti iltihabı nasıl yayılır? Zaman içinde diş yüzeyine tutunan dental plak dişeti seviyesinin altına uzanır ve iltihabı olayı yayar. Bu durum genellikle çok yavaş ilerler ve dişe destek olan kemiğin harabiyeti ile birlikte diş ile dişeti arasında, normalde çok sığ olması (1-2 mm.) gereken bir boşluk oluşumuna neden olur. Bu 'periodontal cep' İltihabın yayılması ile daha da derinleşir.İşte 'periodontitis' dişeti hastalıgının bu dönemine verilen addır. Yıkıma uğrayan kemik miktarı arttıkça dişler artan oranda sallanmaya başlar. Dişeti ceplerinin derinleşmesi çogu zaman beraberinde dişeti apselerinin oluşumuna neden olur. Bazı durumlarda da kemiğin erimesini takiben dişeti çekilir ve kökler görünecek şekilde ortaya çıkar. İltihabın bu derece ilerlemesi genelde ağrısız oldugu için hasta, olayın farkında olmayabilir. İlerlemiş diseti hastalığı (periodontitis) tedavisi nasil yapilir? Tedavi size uygun diş firçalama ve dişipi kullanma tekniklerinin öğretilmesi ile başlar. Daha sonra ki basamak ise doktorunuz tarafından dişleriniz üzerindeki diştaşı ve 'dental plak'ın temizlenmesidir. Bu işlem genellikle birkaç randevu gerektirir. Tedaviniz bittikten sonra, üzerinize düşen diş ve ağız temizliğini yaparsanız dişetlerindeki kırmızılık ve sisliğin ortadan kalktıgını ve sallanan dişlerinizin çene kemiğinize daha iyi tutundugunu izleyebilirsiniz. Bazı ileri durumlarda ameliyat olmanız doktorunuz tarafından önerilebilir. Böyle bir öneri ile karşılaştıysanız detaylı bilgi almak için lütfen dişeti uzmanımız ile görüşünüz. Dişeti ameliyatından sonra neler beklemeliyim? Dişeti ameliyatları ve diştaşı temizliği işleminden sonra dişeti iyileşmesinin doğal sonucu olarak dişetleri bir miktar küçülürler. İşte bu nedenle bazi vak'alarda dişler uzamış gibi görünür. Tedavi öncesi hastalık ne kadar ileri ise bu küçülme miktarı o kadar fazladır. Bu durum hastaları sadece estetik olarak değil sıcak-soğuk hassasiyeti şeklinde de rahatsız eder. Bu hassasiyet zamanla kendiliğinden azalabileceği gibi yüksek flourür içeren diş macunlarının kullanılması ile de ortadan kaldırılabılır. Dişeti ameliyatlarından sonra dişler eskisine göre daha fazla sallanma gösterebilirler ancak bu 2-3 ay içinde tamamen ortadan kalkar. Dişeti hastalığının tek sebebi 'dental plak' mıdır? Hem evet, hem hayır. Bazi insanlarin vücut savunma mekanızması çok gelişmiştir ve dişlerini fırçalamasalar bile çok ciddi boyutta dişeti rahatsızlığına yakalanmazlar. Bazıları ise diğer her yönden çok saglıklı olsalar bile, dişeti rahatsızlığına karsı dirençleri düşüktür ve ancak çok iyi bir ağız temizliği alıskanlığı ile hastalığa karşı koyabilirler. Dişlerimi düzenli fırçalamama rağmen neden dişeti hastalığına yakalandim? Büyük olasılıkla fırçalamayı tam ve etkin olarak yerine getiremiyorsunuz. Çoğumuz dişler ile dişetlerinin birleştigi bölgeyi tam anlamıyla temizlemenin ne kadar zor oldugunu bilmeyiz. Bu nedenle belki de fırçalama tekniğiniz ve sürenizin bir uzman yardımı ile düzeltilmeye ihtiyacı vardır. Ayrıca diş fırçasının kıllarının dişler arasına giremeyeceği, buraların ancak diş ipi ile temizlenebileceğini hatırlamalısınız. Tartar ile plak aynı şey midir? Hayır. Tartar ya da bilimsel adı ile kalkülüs dental plagin değişik bir şeklidir. Tartar, tükürük içinde bulunan kalsiyum'un dental plak ile birleşip, sertleşerek dişler üzerine yapısması halidir. Tartar en sık alt ön dişlerin arka yüzeyinde birikir. Bir kez oluşması halinde tartar ancak diş hekimi ya da dişeti hastalıkları uzmanı (periodontolog) tarafından temizlenebilir. Anti-tartar özelliği olan dişmacunlari olusmuş tartarı ortadan kaldıramaz. Bir kalınlığa ulaşmadan görülemez. Yoğun olarak dişlerin araları ve dişeti-diş sınırında birikir. Bu tabakanın oluşumu engellenemez, ancak hergün düzenli, dikkatli ve yeterli diş fırçalamak ile diş ve dişetlerine zarar verecek miktarda birikmesi önlenir. Diş araları gibi fırçanın ulaşamadığı bölgelerdeki plak, diş ipi ile temizlenir.

BILDIRCIN YETİŞTİRİCİLİĞİ

Bıldırcınlar kanaatkar hayvanlardır, tavuklara göre daha az yem tüketmelerine karşı vücut ağırlıklarına oranla büyük yumurta yumurtlarlarBıldırcın yetiştiriciliği et ve yumurta üretimi için yapılmaktadır. Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi bünyesinde bıldırcın yetiştirme ünitesi kurulmuş olup bıldırcın yetiştiriciliği ve beslenmesi konusunda araştırmalar yapılmaktadır. Aynı zamanda bıldırcın yetiştiriciliğinin bölgemizde yaygınlaşması için bu konu ile ilgilenen yetiştiricilere damızlık bıldırcın temini ve teknik bilgiler Zooteknik Anabilim Dalı Öğretim üyeleri tarafından verilmektedir. Av hayvanı olarak tanınan bıldırcınlar 1595 yılında ilk defa Japonya'da yetiştirilmiş 20.yüzyılın başlarında ticari olarak yetiştiriciliği yapılmaya başlanmıştır. Bugün daha çok Asya ülkeleri olmak üzere Japonya, Çin, Güney Kore, Hong-Kong, Tayvan, Filipinler, Hindistan, Suudi Arabistan, Avrupa ülkelerinden Estonya, Macaristan, İtalya, Polonya, Fransa ve Rusya gibi ülkelerde yaygın olarak bıldırcın yetiştiriciliği yapılmaktadır. Kanada ve Kolombiya'da da ticari bıldırcın yetiştiriciliği hızlı bir şekilde gelişmektedir. ABD'de bıldırcın yetiştiriciliği daha ziyade deney hayvanı olarak kullanmak maksadıyla yapılmaktadır.Karlı iş kolu mudur?Bıldırcın yetiştiriciliği hem et, hem de yumurta üretimi için yapılabilir. Japon bıldırcınları kısa sürede yumurtlamaya başlamasının yanında kısa sürede kesim olgunluğuna erişmesi nedeniyle erkekleri eti için beslenerek kesilirken, dişiler yumurta üretimi için elde tutulur. Yumurta üretimi ve sürünün yenilenmesi için yeter sayıda dişi varsa dişiler de kesilerek et olarak satılır. Küçük ölçekli işletmelerde karlı olarak yetiştiricilik yapmak mümkündür. Bıldırcın yetiştiricileri kuluçka ve inkubasyon makineleri satın alarak döllü yumurtalarda kendi civcivlerini üretebilirler. Böylece istedikleri zaman istedikleri sayıda civciv elde edebilirler, damızlık satışı yapan firmalara bağımlı kalmazlar. Daha ucuza civciv ürettikleri için karları daha fazla olur. Kuluçka süreleri 18 gündür. Yumurta boyutlarının küçük olması nedeniyle küçük bir kuluçka makinesi 500 ile 1000 yumurta alabilir. 2-4 dişi bıldırcına bir erkek düşecek şekilde damızlık sürüler oluşturularak döllü yumurta elde edilebilir. Bıldırcınlar kanaatkar hayvanlardır, tavuklara göre daha az yem tüketmelerine karşı vücut ağırlıklarına oranla daha büyük yumurta yumurtlarlar. Bıldırcın yumurtası tavuk yumurtasının beşte biri kadardır. Bıldırcın yumurtasının satış fiyatı her zaman tavuk yumurtasından daha pahalıdır. Bıldırcın yumurtasını ağırlık olarak tavuk yumurtasının beşte biri olarak düşünürsek fiyat olarak bıldırcın yumurtası en az 3-5 kat daha pahalıya satılır. Yumurta verimine kısa sürede başlarlar ve yumurtlamaya başladıktan bir ay sonra pik verime ulaşırlar. Verimli sürülerde pik döneminde 100 bıldırcından 95 yumurta alınabilir ve yılda 280-300 yumurta verirler. Çok hızlı gelişirler erkekler 35-40, dişiler ise 40-45 günde cinsel olgunluğa gelir. Bıldırcınlar yaklaşık 6 haftada 100-150 gram ağırlığa kavuşurken 400-500 gram yem tüketirler. 5-6 haftalık yaşta kesim olgunluğuna erişirler. Karkas randımanı tavuğa benzer olarak yüzde 70'in üzerindedir. Küçük bir işletmede çok sayıda bıldırcın yetiştirmek mümkündür. Bir tavuğun ihtiyaç duyduğu yaşam alanında 8-10 bıldırcın yetişebilir. Bıldırcın eti tavuk etine göre daha lezzetlidir. Düşük oranda yağ içerir, fosfolipit yönünden zengindir. Diğer kanatlı etlerine göre karkasta kemik ve deri oranı daha az, et oranı daha fazladır. Tavuk yumurtasıyla karşılaştırıldığında protein miktarının daha fazla, mineral maddelerce daha zengin olduğu, kalori miktarı eşit olmasına karşı karbonhidratlarca daha zengin olduğu bilinmektedir. Bıldırcın yetiştiriciliğinin yaygınlaşmasıyla birçok yetiştiriciye iş kolu açılmış olacaktır.Yrd. Doç. Dr. Ahmet YILDIZ-Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zootekni ABD Başkanı

BILDIRCIN YUMURTASI


Anadolu üniversitesi Sağlık Kulubü´nün internet sitesinde yer alan makalade, öksürük rahatsızlığı yaşayan bir doktor başından geçen ilginç olayları anlattı. Operatör Doktor Aytekin Ertuğrul, 6 ay boyunca yaşadığı öksürük rahatsızlığı için uzmanlara gittiğini, ilaç kullandığını ve iyileşemediğini anlattı. Bir arkadaşının tavsiyesi ile bıldırcın yumurtasını sütle birlikte kullanarak içtiğini anlatan Ertuğrul, bunun çok faydasını gördüğünü söyledi.

Doktor Aytekin Ertuğrul, Avrupa´da astım, öksürük ve alerji gibi rahatsızlıkların bıldırcın yumurtası yardımı ile tedavi edildiğini öne sürerek, ´Gramajca 5 bıldırcın yumurtası, bir tavuk yumurtasına tekabül etmektedir. Bıldırcın yumurtası 5 kat fazla fosfor, 8 kat fazla demir, 6 kat fazla B1, 15 kat fazla B2 vitamini, 9 kat fazla protein ihtiva ediyor. Güç ve zindelik vermesi, solunum, alerjik astım sorunları için tabii bir antibiyotik olması, lezzeti, salataların, mezelerin süsü, çocuklar için eğlenceli bir vitamin hapı olması ürünün en bilinen özellikleridir. Tavuk yumurtası ile yapılan her şey ve pişirme biçimi bıldırcın yumurtası ile aynen yapılabilir dedi.

Aytekin Ertuğrul, bıldırcın yumurtasının nasıl kullanılacağını da şöyle anlattı: Bir adet bıldırcın yumurtasını bir bardağın içine kırıyorsunuz. Bir kaşık balla karıştırıyorsunuz. Çalkalıyorsunuz. Bir bardak süte tamamlıyorsunuz. Süt odasıcaklığında veya buzdolabından çıkarıldıktan 10 dakika sonra içilecek. 15 gün süreyle sabahları aç karnına bu kürü yapıyorsunuz. Öksürük kalmıyor, alerjik şikayet kalmıyor. Siz de iyileşme sevincini yaşıyorsunuz. İdame dozu (tedavisi) olarak ayda 5-10 adet yumurta içmeye devam. En az 3 ay.

BILDIRCIN YUMURTASI


Yakında eczanelerden bıldırcın yumurtası almaya hazır olun. Çünkü bu yumurtalar gençleştiriyorgençleştiriyor! İşte formül...

Bilim adamları araştırdı, gençlik yumurtası üretti. Günde 2 adet olmak üzere 10 hafta süreyle tüketimde etkili oluyor.

Özel olarak hazırlanan yemle beslenen bıldırcınlardan, insanlarda doku yıkımlanmasını azaltan yumurta elde edildi.

Araştırmaya Atatürk ve Fırat Üniversitesi öğretim üyeleri ile ABD’deki Wayne State Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Küçük imza attı.

Bilim adamları insanlarda stres, hava kirliliği, radyasyon, sigara ve benzeri zararlıların meydana getirdiği, yaşlanma ile artan doku yıkımlanmasını azaltacak bıldırcın yumurtası ürettiler.

LİKOPENLİ YEM

Araştırma kapsamında Elazığ’daki bir çiftlikte, antioksidan özelliğine sahip ve domatese kırmızı rengini veren likopen maddesi karışımıyla özel bıldırcın yemi hazırlandı. Bu yemlerle beslenen bıldırcınların yumurta sarısında 22,47 mikrogram likopen çıktı.

HER GÜN 2 YUMURTA

Yumurtaların insanlarda yaşlanmayı yavaşlattığı deneylerle tespit edildi. Bu yumurtaları 10 hafta süreyle günde 2 adet yiyen insanların kanındaki likopen oranı artarken, yaşlanma göstergesi olan MDA düzeyi azaldı.

Araştırmada yer alan Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Armağan Hayırlı, "likopen madde içeren bıldırcın yumurtasının insanlarda etkisini gösterdiğini gözlemledik" dedi.

CİLDİ GENÇLEŞTİRİYOR

Likopenli bıldırcın yumurtasını gençlik aşısı olarak tanımlayan Doç. Dr. Hayırlı, "özelikle sigara tiryakileri, maden ve taş kırma işçileri, yol asfaltlamada çalışanlar gibi yoğun dumana ve radyasyona maruz kalan kişilerde doku hasarının azaltılması, bu bıldırcın yumurtası sayesinde mümkün hale geldi" dedi.

Bu araştırma ile artık eczanelerde ilaç olarak satılan likopeni almaya gerek kalmadı. Onun yerine likopenli bıldırcın yumurtaları tüketilecek. Doç Hayırlı, "Artık insanların cilt sağlığı, bağışıklık sistemin güçlendirilmesi, hastalıklara direncin ve yaşam kalitesinin ve süresinin artırılması; uygun büyüme ve gelişmenin devam ettirilmesi likopenli bıldırcın yumurtasıyla mümkün olabilecek" dedi.

Türk bilim adamlarının imza attığı bu araştırma, ABD’de yayınlanan uluslararası indeksli A kategorisindeki dergi Food Resarch International’ın şubat sayısında yayınlanacak.

Hayırlı, "bu araştırma sonuçlarından tüm bıldırcın yetiştiricileri yararlanmalı. Bundan sonra yapılması gereken, çiftliklerde bıldırcın yemlerine likopen katarak likopence zengin bıldırcın yumurtaları pazara sunmak olacak" dedi.

BILDIRCIN YUMURTASI GENÇLESTİRİYOR


Yakında eczanelerden bıldırcın yumurtası almaya hazır olun. Çünkü bu yumurtalar gençleştiriyorgençleştiriyor! İşte formül...

Bilim adamları araştırdı, gençlik yumurtası üretti. Günde 2 adet olmak üzere 10 hafta süreyle tüketimde etkili oluyor.

Özel olarak hazırlanan yemle beslenen bıldırcınlardan, insanlarda doku yıkımlanmasını azaltan yumurta elde edildi.

Araştırmaya Atatürk ve Fırat Üniversitesi öğretim üyeleri ile ABD’deki Wayne State Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Küçük imza attı.

Bilim adamları insanlarda stres, hava kirliliği, radyasyon, sigara ve benzeri zararlıların meydana getirdiği, yaşlanma ile artan doku yıkımlanmasını azaltacak bıldırcın yumurtası ürettiler.

LİKOPENLİ YEM

Araştırma kapsamında Elazığ’daki bir çiftlikte, antioksidan özelliğine sahip ve domatese kırmızı rengini veren likopen maddesi karışımıyla özel bıldırcın yemi hazırlandı. Bu yemlerle beslenen bıldırcınların yumurta sarısında 22,47 mikrogram likopen çıktı.

HER GÜN 2 YUMURTA

Yumurtaların insanlarda yaşlanmayı yavaşlattığı deneylerle tespit edildi. Bu yumurtaları 10 hafta süreyle günde 2 adet yiyen insanların kanındaki likopen oranı artarken, yaşlanma göstergesi olan MDA düzeyi azaldı.

Araştırmada yer alan Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Armağan Hayırlı, "likopen madde içeren bıldırcın yumurtasının insanlarda etkisini gösterdiğini gözlemledik" dedi.

CİLDİ GENÇLEŞTİRİYOR

Likopenli bıldırcın yumurtasını gençlik aşısı olarak tanımlayan Doç. Dr. Hayırlı, "özelikle sigara tiryakileri, maden ve taş kırma işçileri, yol asfaltlamada çalışanlar gibi yoğun dumana ve radyasyona maruz kalan kişilerde doku hasarının azaltılması, bu bıldırcın yumurtası sayesinde mümkün hale geldi" dedi.

Bu araştırma ile artık eczanelerde ilaç olarak satılan likopeni almaya gerek kalmadı. Onun yerine likopenli bıldırcın yumurtaları tüketilecek. Doç Hayırlı, "Artık insanların cilt sağlığı, bağışıklık sistemin güçlendirilmesi, hastalıklara direncin ve yaşam kalitesinin ve süresinin artırılması; uygun büyüme ve gelişmenin devam ettirilmesi likopenli bıldırcın yumurtasıyla mümkün olabilecek" dedi.

Türk bilim adamlarının imza attığı bu araştırma, ABD’de yayınlanan uluslararası indeksli A kategorisindeki dergi Food Resarch International’ın şubat sayısında yayınlanacak.

Hayırlı, "bu araştırma sonuçlarından tüm bıldırcın yetiştiricileri yararlanmalı. Bundan sonra yapılması gereken, çiftliklerde bıldırcın yemlerine likopen katarak likopence zengin bıldırcın yumurtaları pazara sunmak olacak" dedi

ÇÜRÜKLER

çürükleri daha çok koyu renklenmelerle birlikte görülen oyuklar olarak algılanmaktadır. Önlenebilir bir hastalık olmasına karşın dünyada diş çürüğü deneyimi yaşamayan çok az insan vardır.

Dişler neden çürür?

Ağızda bulunan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve unlu yiyeceklerin ağızda kalan artıklarından asit oluşturabilmektedir. Bu asitler, dişlerin mineral dokusunu çözerek dişin minesinin bozulmasına ve sonuçta da diş çürüğünün başlamasına ve dişhekimlerinin kavite dedikleri oyuklara neden olmaktadırlar.

Uzun yıllar, nedeni bilinmeyen bir hastalık gözüyle bakılan diş çürüğünün günümüzde “çok sebebe bağlı bir hastalık” olduğu anlaşılmıştır. Diş çürüğünün başlıca 3 etkeni vardır:

Bakteri plağı (Diş plağı adı da verilir),

Karbonhidratlı gıdalar (Şeker, un... gibi),

Bünyesel etkenler (Dişin yapısı. tükürüğün bileşimi... gibi)

Diş sağlığı dengeli olan bir kimsede bu etkenlerden birisi değişikliğe uğrarsa, çürük ortaya çıkar.

Çürük belirtileri nelerdir?

Çürük ve oyulmuş bir diş, koyu renkli boşluğuyla kolayca tanınır. Fakat bazen çürük çukurcuğu gizli kalır ve diş hekimi ancak yardımcı tanı araçlarıyla (mesela diş röntgeni gibi) teşhis koyabilir.

Çoğu zaman çürük, diş tüberküllerinin yani tümsekciklerin birbiriyle kesiştiği yerde veya dişin boyun kısmında görülür. İki diş arasında kalan gizli çürükler uzun süre fark edilmez. Bu tür çürüklerde “... akşam yemek yerken dişime taş geldi zannettim, bir de baktım, dişimin bir parçası ağzımda...” denildiğini sıkça duyarız.

Diş çürüğünde diş hekimine başvurmayı gerektiren en önemli belirti ağrıdır. Ağrı, soğuk, sıcak, tatlı veya ekşiden olur. Ağrının şiddeti kişiden kişiye değişir ve etken ortadan kalkınca ağrıda geçer; fakat tedavi edilmeyen çürüklerde ağrılar bir süre sonra sürekli olmaya başlarlar.

Diş çürüğü nasıl ilerler?

Çürük, daima dişin yüzeyinden başlar ve ilerleyerek dentin tabakasına erişir. Dentin, mineden daha fazla organik madde içerir. Bu nedenle çürük bu tabakada daha çabuk yayılarak dentini bir burgu gibi deler; fakat, çürüğün ilerleme hızı, kişiden kişiye ve dişten dişe çok değişir.

Unutulmaması gereken bir husus da, dentinin dişin bir savunma organı olduğudur. Dentin içinde önceki bölümde tanımı yapılan kanalcıkların ucunda odontoblast denilen yapım ve onarım hücreleri bulunur ve bunlar çürük dentini tamir dokusu ile tıkayabilirler. Tıpkı kuşatılan bir kaleyi savunanların güllelerle açılan gedikleri onarmaları gibi... Kendiliğinden olan bu savunma, bazen hızla ilerleyen çürük karşısında yetersiz kalabilir.



Çürükten korunmak için ne yapmalıdır?

İlk yapılması gereken şey diş hekimine gitmek ve onun önerilerine uymak olmalıdır. Aslında çürükten korunma, bir kişisel irade konusudur ve hepimizin sağlam dişler ve sağlıklı ağzın getireceği rahatlığın bilincinde olmamız gerekir.

Diş plağı ve karbonhidratlı gıdalar neden çürük oluşturur?

Günümüzde bakteri plağı ile ilgili çok sayıda araştırma yapılmaktadır ve artık şekerle birlikte bakteri plağının, çürüğün baş etkenlerinden birisi olduğu anlaşılmıştır.

Bakteri plağı görülebilir mi? Evet görülebilir. Bunlar, dişlerin boyun kısmında ve iki diş arasında yer alan beyazımsı kirlerdir. (Fark edilmesini kolaylaştırmak için piyasada “Disclosing Tablet” veya “Disclosing solution” adıyla bilinen boyayıcı tablet ve eriyikler satılır.) Plak şöyle teşekkül eder:

Önce tükürükle protein dişe yapışır.

Bu proteindeki bol miktarda ağız ortamında bulunan şekerden kimyasal yolla dekstran yapar.

Dekstran bu protein plağına tutunur ve böylece diş plağı teşekkül eder.

Teşekkül eden plak artık yalnız ağız çalkalamakla giderilemez.



Buraya kadar oyunun-yani çürük oluşumunun-piyonları (yani bakteriler) hazır olmuştur... Şimdi bakteriler, mineye bir hamle yapacaklardır... Bakteriler bu hamleyi iki koldan yaparlar:

Bazı bakteriler şekerden asit yaparak, minenin inorganik örgüsünü bozarlar.

Bir kısmı da, minenin organik kısımlarını parçalayan enzimler ya parlar.

İşte diş çürüğü oyununun senaryosu kısaca böyledir. Bu oyun nasıl bozulur ve çürük nasıl önlenebilir?

Bakteri - şeker işbirliği önlenirse oyun bozulur mu? Bu nasıl olabilir? Müttefiklerden birisini; Örneğin şekeri ortadan kaldırarak... Şeker, çikolata, pasta yemeden... Olur mu? Şeker, organizma için kaçınılmaz gıdalardan birisidir ve hayvan deneyleri şekerden yoksun beslenmenin çürüğü durdurmadığını, sadece biraz azalttığını göstermiştir. Evet, şeker bir çürük etkenidir ama, ne tek başına ne de başlıca etken...

Öyleyse, çürükten korunmak için ne yapmalıdır? Asıl korunma, ikinci saldırgana yani mikroplara karşı mücadele ile olur. Bu da dişleri fırcalayarak gerçekleştirilir.



Kimlerde daha çok çürük olur?

Şekerli ve unlu yiyeceklerle bakterilerin buluşması sonucunda çürükler oluştuğuna göre herkes için bir tehlike var demektir. Ancak beslenmelerinde karbonhidratlı ve şekerli yiyeceklerin oranı çok yüksek olanlar bir de sularında florür oranı çok düşükse çok daha fazla çürük tehlikesi altındadırlar. Bakteri plağı tarafından oluşturulan aside karşı tükürük doğal bir savunma mekanizması oluştursa da tek başına çürüğü önleyemez.Tükürük akışını ve miktarını azaltan hastalıklar ya da ilaçlar da çürük oluşumunu hızlandırmaktadırlar. Bu nedenle de dişhekimleri tükürük akışını artırdığı için şekersiz sakızları sıklıkla önerirler.

Çürük Aşısı Var mıdır?

Hayır... “Ama gazetelerde okuyoruz” diyeceksiniz. Biraz önce size çürüğün çok sebebe bağlı bir hastalık olduğunu söyledik. Neye karşı, hangi etkene karşı aşı hazırlanacak? Bilim adamları yaklaşık elli yıldır bu konuda çalışmaktadırlar.

Çürüğe karşı antibiyotik var mıdır?

Çürüğü durduracak bir antibiyotik yoktur. Üstelik, antibiyotikler çocuklarda oluşum döneminde dişlerin üzerine çökelerek onları boyarlar ve gri-kahverengi, morumtırak renk almalarına neden olurlar.



Antiseptik gargaralar kullanalım mı?

Bazı ağız ve diş etihastalıklarında belirli bir süre için belirli dozda antiseptik gargara verilebilir; fakat şunu unutmayın ki, ağız sağlığında en etkin araç fırçadır.

Çürük oluşumuna bazı alışkanlıkların etkisi

Beslenme alışkanlıklarının çürük oluşumuna etkisi olduğu öteden beri bilinmektedir. (Örneğin sert ve lifli gıdalarla beslenen Eskimolarda çürük hemen hemen hiç görülmez.) Buna karşılık yumuşak ve yapışkan besinlerin dişler üzerine tutunmaları, plak oluşturmaları ve çürük meydana getirmeleri daha kolaydır.

Diş çürümesi önlenebilir mi?

EVET. Sabah kahvaltısından sonra ve akşam yatmadan önce dişlerin fırçalanması ve her gün diş ipliğinin düzenli kullanılması en etkili yoldur. Yiyecek artıkları en çok dişlerin çiğneme yüzeylerindeki girintilerde ve dişlerin birbirine değdiği ara yüzeylerde biriktiği için, diş fırçaları küçük başlı seçilmelidir. Dişlerin iç yüzeyleri, dış yüzeyleri, çiğneyici yüzeyleri ve dilin üstü fırçalanmalı ve ara yüzlerde diş ipliği kullanılmalıdır. Fırçalar, orta derecede sert ya da yumuşak kıllı olmalı ve belirli aralıklarda değiştirilmelidirler. Fırça kıllarının aşınmamış olması ve bakteri taşımayacak bir şekilde muhafaza edilmesi gerekmektedir. Asla başkasının diş fırçası kullanılmamalıdır. diş fırçalama sırasında florürlü bir diş macunu kullanılarak, florürün diş çürüğünü önlemedeki rolünden yararlanılmalıdır. Florürlü macunlara yardımcı olarak aynı zamanda agızkokusununu gidererek ferahlık ve temizlik hissi veren florürlü gargaralar da kullanılabilir.

, Şekerli yiyecekleri ana öğünlerde tüketmeye çalışmak ve yemek aralarında bir şey yememeye gayret etmek de diğer bir önlemdir. Dişhekimine muntazam aralıklarla başvurmak bir çürüğü önlemek ya da erken yakalamada en iyi yoldur. Ayrıca sıcak ve soğuğa duyarlı dişler ya da ağrılı dişlerde veya tebeşirimsi renkte olan başlangıç çürükleri, kahverengi renklemeler ve oyuklar gibi durumlarda vakit geçirilmeden hekime başvurulması tedavinin şeklini değiştirecek ve zorluğunu azaltacaktır.

Çürük nasıl tedavi edilir?

Diş çürüğünün kendiliğinden iyileşmediğini ve çürüyen yapının tamir olmadığını biliriz. Çürük tedavi edilmezse ilerler. Öyleyse, mutlaka çürük dişi doldurmak gerekir. Henüz diş özüne kadar ilerlememiş çürükler şöyle tedavi edilir:

1. Önce Çürük Temizlenir

Mine ve dentin çok sert yapılardır. Çürüğü temizlerken bu yapıların kaldırılması gerekir. Çürük, “frez” dediğimiz özel uçlarla temizlenir. Günümüzde çürük, elmas uçlu veya tungsten çeliğinden yapılmış frezlerle temizlenir. Bu frezler yüksek dönülü, hassas motorlara takılır. Bu motorların dönüşü dakikada 300.000’dir. Saniyede, (ya da 2 sayana kadar) kullanılan alet tam 5.000 devir yapar. Ayrıca dönme esnasında hiç titreşim de yoktur. Biraz ağrı olabilir. Çünkü, dentin yüzeyi biraz hassastır ve kişiden kişiye değişen şiddette ağrı duyulur. Bunun çaresi lokal anestezidir. Lokal anestezi ile hiç ağrı duymadan diş dolgusu yaptırılabilir.

2. Temizlenen Çürük Boşluğu Şekillendirilir

Diş doldurturken sadece çürüğün temizlenmez çürük etrafında bazı düzeltmeler de yapılır. Çürük boşluğunun genişletilmesi “kavite hazırlama” belirli kurallara göre biyomekanik ve yapısal (morfolojik) zorunluluktan dolayı yapılmaktadır.

Not: Bu sayfadaki yazıların bir kısmı Prof. Dr. İlter Uzelin yazısından alınmıştır.

ÇOÇUK AĞIZ DİŞ SAĞLIĞINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Çocukların dişleri niye çürüyor?

Süt dişleri normal dişlere oranla daha çok organik madde içerirler, bu nedenle çürümeye daha yatkınlardır, daha kolay ve hızlı çürürler.

Çocuklar, çürüğün erken döneminde görülebilen soğuk sıcak hassasiyeti ve hafif ağrı gibi sinyalleri zamanında yorumlayamazlar. Olayı ancak dayanılamayacak kadar ağrı olmasında fark ederler ki bu durumda çok geç kalınmış olabilir.

Çocuklar ağız bakımına yetişkinler kadar dikkat edemezler. Çocuğun el becerisi, merakı ve ebeveynin tutumu diş fırçalama alışkanlığını belirler.

Özellikle annelerin sıklıkla yaptığı bir hata da emzik ya da biberonu şeker, reçel vb. gibi gıdalara batırarak çocuklara vermeleri veya uyku aralarında şekerli süt, meyve suyu gibi gıdalara alıştırmalarıdır. Böylece beslenme düzensizliğinden dolayı dişler çürümeye yatkın hale gelir.



Çürük oluşumu engellenebilir mi?

Çürüğü tamamen engelleyebilecek bir aşı yada ilaç henüz geliştirilemedi. Ancak, çürük sayısını azaltmaya yönelik bazı malzemeler günümüzde kullanılmaktadır, bunlardan birisi; "fissür örtücü" dediğimiz malzemedir. Diş çürükleri genellikle azı ve küçükazı dişlerinin, çiğneyici yüzlerinde bulunan "fissür" adı verilen oluklarda başlar. Bahsettiğimiz malzemeyle olukların üzeri kapatılıp, o bölgeye mikrop, yemek artığı vs. nin sızması engellenerek çürük başlaması önlenir. Bu işlem, 6 yaşından itibaren çıkan kalıcı azı ve küçükazı dişlerine de uygulanabilir.

Çürüğü engellemenin başka bir yolu da dişlerin çürüğe karşı direncini artırmaktır. Dişlere yüzeysel florür uygulanması suretiyle bu direnç kazandırılır.

Süt dişlerinin önemi nedir?

Süt dişlerinin birinci görevi çocuğun düzgün beslenmesini sağlamaktır. Ayrıca konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerinin varlığına bağlıdır. Bunların yanında aşağıdaki gibi bir görüntü, hiç kimsenin çocuğunda görmek istemeyeceği ciddi estetik sorunlara yol açmaktadır.Süt dişleri kapladıkları alanı kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı diş için korumakta ve kalıcı diş sürerken ona rehberlik yapmaktadırlar.Süt dişi erken çekildiği zaman bu doğal yer tutuculuk fonksiyonu da ortadan kalkmaktadır.

Süt dişlerindeki çürükler tedavi edilmeli mi?

Tedavi edilmeyen süt dişi çürükleri, ağrı, kötü koku, çiğneme zorluğu, beslenme bozukluğu ve çirkin görüntüye yol açar. Bu dönemdeki tedavi edilmeyen diş bozuklukları, ileride diş çarpıklığı, çene gelişiminde bozukluk ve genel sağlık problemlerine (romatizmadan kalp rahatsızlıklarına kadar) sebep olabilecektir. Dolayısıyla süt dişlerindeki çürükler, "nasıl olsa yerine yenileri gelecek" yanılgısına düşmeden tedavi edilmelidir.

Süt dişlerindeki çürükler ; ağrı ile çocuğun çok küçük yaşlarda tanışmasına ve gelecekte bazı fobileri olmasına neden olabilir . Ayrıca bu çürükler süt dişlerinin çok erken kaybına neden olabilir.

Çocuklarda diş yaralanmaları

Çocuklarda dişlerin zarar gördüğü kazalarda zaman kaybetmeden müdahalede bulunulmalıdır. Doğru tanı konması çok önemlidir. Bunun için hekiminiz size, kazanın ne zaman ve nerede olduğunu, darbenin ne taraftan geldiğini, kaza sonrası baygınlık, kusma, hafıza kaybı vb. olup olmadığını soracaktır. Verilen bilgiler doğrultusunda en doğru tedavi uygulanabilecektir.

Çocuklardaki diş yaralanmaları, bazen kalıcı dişin tamamıyla yuvasından ayrılmasına sebep olabilir. Bu durumda çıkan diş ile birlikte acilen dişhekiminize gitmelisiniz. Bu esnada diş, bir bardak sütün içinde, eğer süt mevcut değilse, temiz bir su içinde muhafaza edilmelidir.



Bebeklerde ağız bakımı

Bebeklerin, en azından ilk dört ay anne sütü ile beslenmeleri ağız çevresindeki yumuşak doku ve kas fonksiyonlarının normal gelişimini sağlayacaktır. Anne sütünün yetersiz olduğu durumlarda fizyolojik başlıklı (damaklı, kesik uçlu) biberon kullanımı gerekir.

Bebekler 1 yaşından itibaren bardak ve kaşıkla beslenmeye alıştırılmalıdır.

Biberonla beslenme en fazla 2 yaşına kadar devam edebilir. Parmak emme, yalancı emzik kullanma gibi alışkanlıklara 2 – 2,5 yaşına kadar izin verilebilir. Eğer parmak emme alışkanlığı mevcutsa, bunun sebebi araştırılarak 3 – 6 yaş arasında bu alışkanlık mutlaka giderilmelidir.

Solunum problemleri, çene gelişmesi üzerine olumsuz etki eder. Burundan değil de, sadece ağızdan soluma durumu mevcutsa (bu durum uykuda daha iyi anlaşılır) muhakkak kulak burun boğaz uzmanına danışılmalıdır.



Çocuklarda diş fırçalama ne zaman başlamalıdır?

Bebek 6-8 aylıkken, (yani ilk dişler ağızda göründüğünde) temizleme işlemi başlamalıdır. Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişleri (en azından çiğneme yüzeylerini) temiz bir tülbent ya da gazlı bezi ıslatarak silmek, temizlemek yerinde olur.

Diş fırçası kullanımına ise çocuğun arka dişlerinin çıkmasından sonra (ortalama 2,5 - 3 yaşında ) başlanması uygundur.

Okul öncesi çocuklarda diş fırçalama için bir teknik uygulatmak çok zordur. Bu yaşlarda önemli olan, çocuğa diş fırçalama alışkanlığı kazandırmaktır. Çocuklar diş fırçalarken çoğu zaman dişlerin görünen ya da kolay ulaşılan yüzlerini fırçalar. Oysa çürüklerin önlenmesi için dişlerin ara yüzleri ve çiğneyici yüzeylerini çok daha iyi temizlemek gerekir. Bu nedenle fırçalamadan sonra Anne-Babanın kontrolü iyi olur.

Çocuklar için nasıl bir diş fırçası seçilmeli?

Çocuğun ağız büyüklüğüne uygun, yumuşak ve naylon kıllardan üretilmiş diş fırçaları kullanılmalıdır. Sert fırçalar dişleri aşındıracağı için kullanımı uygun değildir. Eskimiş bir süpürgeyle süpürme işlemi nasıl yapılamazsa, eski bir fırçayla da dişler fırçalanamaz. Fırça kılları aşınır aşınmaz (Ortalama 6 ay) mutlaka değiştirilmelidir.



Çocuğuma dişlerini günde kaç kez fırçalatmalıyım?

Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce, sadece üçer dakikalık etkili bir fırçalama işlemi yeterlidir. Her iyi alışkanlık gibi diş fırçalama alışkanlığı da çocukluk döneminde kazanılacaktır.

Çocuklarda bazı ağız ve diş problemleri :

1) Diş Gıcırdatma:

NedenleriStress, agresif, takıntı veya sıkılgan kişilik yapıları, anne-babası diş gıcırdatan çocuklar bu alışkanlığa daha eğilimlidir.

BelirtileriDişlerde aşınma, uyurken çıkartılan gıcırdatma sesleri, yüz kaslarında ağrı, çene ekleminde problemler, baş ağrısı, dişlerde sallanma ve hassasiyet.

TedavisiÖncelikle psikolojik açıdan diş gıcırdatmaya yol açan faktörler ortadan kaldırılmaya çalışılır.Bu başarılamaz, hastaya takıp çıkartılabilien bir gece plağı yapılır.

Ayrıntı için bakınız, Diş gıcırdatma (bruxizm)



2) Parmak Emme:

Nedenleri: Parmak emme küçük yaşlarda sık görülen bir alışkanlıktır. Genellikle dört yaşına kadar kendiliğinden ortadan kalkar. Alışkanlığın sürekli dişlerin çıktığı yaşlarda da sürmesi, bu dişlerde ve damakta yapısal bozukluklara yol açar. Bu bozuklukların nedeni parmağın ön dişlere ve damağa uyguladığı başınçtır. Ortaya çıkan bozukluğun derecesi emmenin süresine, sıklığına, şiddetine ve emme sırasında parmağın pozisyonuna bağlıdır.

Tedavisi:Parmak emmeyi önlemenin en etkili yolu parmak emmeye eğilim gösteren çocuğu emziğe alıştırmaktır. Emziğin hem verdiği zarar daha azdır, hemde daha kolay bırakılabilir.Tedavinin zamanlaması çok önemlidir. Çocuğun kendisi bu alışkanlıktan kurtulmayı istemedikçe, tedavinin başarıya ulaşması imkansızdır.Çocuğun çevre baskısına uğramaması ve alay edilmemesi için okul çağından önce bırakması psikolojik yönden çok faydalıdır.Çocuk baskı altına alınmadan cesaretlendirilerek, ödüllendirilerek pozitif yönlendirilmelidir.Eğer her şeye rağmen 6 yaşına kadar alışkanlık kırılamamışsa diş hekimine başvurularak profesyonel yardım alınması gereklidir.

Ayrıntı için bakınız, Parmak emme



3) Emzik

Bebekler için emmek rahatlamanın ve güven içinde hissetmenin en doğal yoludur.Eğer bebek parmak emme eğilimi gösteriyorsa, derhal emziğe yönlendirilmelidir. Emzik parmak emmeye göre hem daha az zararlıdır; hem de sonraki yaşlarda daha kolay bırakılabilir.Emzik günün büyük bir bölümünde değil, sadece gerekli olduğunda verilmelidir.Yapısal bozukluklara yol açmamak için, mümkün olduğu doğal meme yapısındaki emzikler seçilmelidir.Emziklerin yapısının sağlamlığı her gün kontrol edilmelidir.Emziğin büyüklüğü ağzın yapısına uygun olmalıdır.

Ayrıntı için bakınız, çocuklarda parmak emme ve emzik

4) Biberon çürüğü

Bebeğimin dişleri sürer sürmez çürüdü. Nedeni ne olabilir? Bebeklerde bazen dişlerin üzerinde sürer sürmez kahverengi lekeler oluştuğu ya da bu dişlerin kırılıp döküldüğü gözlenir. Aslında bu lekeler diş çürükleridir ve dişler de çürük nedeniyle kırılır. Bu kadar erken bir dönemde çürük oluşmasının nedeni de biberon çürüğü adı verilen çürüklerdir. Bebek beslenmesinde en önemli besin olan anne sütü ya da inek sütü doğal olarak şeker içerir. Gece yatmadan önce yada uyku sırasında bebek anne sütü ya da biberon emerse süt ağızda birikerek mikropların dişleri çürütmesi için elverişli bir ortam oluşturur. Bu nedenle özellikle gece beslenmesi sonrası dişlerin temizliğine özen gösterilmelidir.



Biberon çürüğünden korunmak için ne yapmak gerekir? Bebeklerde meydana gelen çürüklerin tedavisi çok güç olduğundan, koruyucu önlemlerin erken dönemde alınması gerekir.

Bunlar nelerdir?

Bebeğinizin gece ağzında biberonla uyuma alışkanlığını önleyin.

Beslendikten sonra uyutmaya çalışın.

Biberondaki süte şeker, bal pekmez gibi tatlandırıcılar ilave etmeyin.

Bebek beslendikten sonra mutlaka su içirin.

İlk dişlerin sürmeye başlamasıyla gece ve sabah beslenmeleri sonrası temiz, ıslak bir tülbent ile dişlerini silerek temizleyin.

Biberon çürüğünün önemli midir? Biberon çürüğü görülen dişler tedavi edilmezse ağrı yapar ve iltihaplanır. İltihaplı ya da ağrıyan dişler bebeğin huzursuzlanmasına ve beslenme düzeninin bozulmasına neden olur. İltihap alttan gelecek kalıcı dişler de etkileyip şekillerinin bozuk olmasına yol açar. Bu dişler çekilmek zorunda kalırsa çocukta konuşma problemleri ortaya çıkabilir.

Biberon emmediği halde bebeğimin dişleri çürüdü neden olabilir? Biberonun yanı sıra emziklerin ağlayan bebekleri susturmak amacıyla bal, pekmez, reçel gibi tatlandırıcılara batırılarak verilmesi de biberon çürüklerinin başka bir nedenidir. Bunun yanı sıra, dişler sürdükten sonra oyalanmak amacıyla bebeğin eline verilen karbohidratlı-şekerli gıdalar da diş çürüklerine neden olur. Çocuğu bu tür gıdaların yerine elma, havuç gibi besin değeri yüksek; diş temizliğine yardımcı gıdalara yönlendirmek gerekir.





Çocuklarda hangi diş macunu ne kadar kullanılmalıdır?

Bebeklik döneminde ve üç yaşına kadar çocuklarda diş macunu kullanımı önerilmez. Diş macunu kullanımına üç yaşından sonra başlanmalıdır.Ancak reklamlarda gördüğünüz gibi 3-5 cm. değil, bir leblebi kadar macun fırçalama için yeterli olacaktır.

Diş macunu kullanımına başlandığı dönemde, florürlü diş macunlarından herhangi biri tercih edilebilir. Önemli olan çocuğun seçilen macunun tadını sevip istek duymasıdır.

Fırçalama işleminde macundan çok, etkili bir fırçalama işleminin önemli olduğunu unutmamak gerekir.

Çocuk dişlerinde acil durumlar

Diş Ağrısı:Ağrıyan dişin çevresini temizleyin. Ilık tuzlu su ile gargara yaptırın ve eğer varsa sıkışmış yiyecek artıklarını diş ipi ile uzaklaştırın. Asla dişin üzerine aspirin ya da benzeri ilaçlar koymayın. Çocuğunuza daha önce de denemiş olduğunuz bir ağrı kesici verin ve en kısa sürede bir diş hekimine götürün.

Isırılmış Dudak, Dil, Dudak Yada Yanak:Yaralı bölgeye buz koyun. Eğer kanama varsa, temiz bir gazlı bez ile hafifçe basınç uygulayın. Kanama 15 dakika içinde durmazsa diş hekiminize başvurun.

Diş Tümüyle Çıkmışsa:Dişi bulun. Köküne mümkün olduğunca dokunmadan alın. Diş hekimine gidene kadar dişi saklamak için en ideal ortam süttür. Temiz bir kapta sütün içinde koruyarak en kısa sürede diş hekiminize gidin.

Süt Veya Sürekli Dişlere Travma:Hiç zaman kaybetmeden diş hekiminiz ile temasa geçin. Travmalardan sonra her kaybedilen saat oluşan hasarı büyütmektedir.

Diş Hekiminize ulaşana Kadar:Yarayı ılık su ile temizleyin. O bölgeye soğuk kompres uygulayın. Varsa Kırık diş parçalarını saklayın.

Süt dişleri toplam 20 tanedir.

Süt dişlerinin aralarının açık olması normaldir. Bunun nedeni yerlerine gelecek daimi dişlere yer sağlamaktır.

Süt dişlerinde de çürük oluşabilir. Bu çürüklerinde mutlaka tedavi edilmesi gerekir.

Süt dişleri iltihaplanmış ise önce kanal tedavisi denenmeli, mümkün olmazsa diş çekilmelidir.

Süt dişleri zamanından önce çekilirse, alttan gelen daimi dişe yer kalmaz ve yer darlığı oluşur.



BILDIRCIN YUMURTASI HAKKINDA BİLGİLER

Diğer yumurtalardan daha fazla, proteinlerin yapı taşı olan aminoasit içeren bıldırcın yumurtası, özellikle çocukların bağışıklık sistemini güçlendiriyor,ereksiyon tedavisinde yardımcı kür olarak kullanılan bıldırcın yumartası.....Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Bahtiyarca, hayvansal proteinlerin, verdikleri yüksek enerjinin yanı sıra çocuklardaki bedensel gelişimin sağlıklı olarak gerçekleşmesine yardımcı olduğunu belirtti. Hayvansal kaynaklı proteinlerin başında kanatlı kümes hayvanlarının yumurtalarının geldiğini ifade eden Bahtiyarca, bu yumurtaların da ait olduğu hayvanın genetik yapıları nedeniyle çeşitlilik gösterdiğini anlattı. Bıldırcın yumurtasının içeriğindeki besleyici maddelerin yoğunluğu nedeniyle yaygın olarak tüketilen tavuk yumurtasından farklı olduğunu belirten Bahtiyarca, şunları kaydetti:“Diğer yumurtalardan daha fazla, proteinlerin yapı taşı olan aminoasit içeren bıldırcın yumurtası, özellikle çocukların bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi ise enerjisini daha çok fiziksel büyümeye harcayan çocuklarda, hastalığa neden olan mikropların etkisini azaltmaktadır. Grip, bronşit gibi üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocukların, bıldırcın yumurtası yedikten sonra hastalıklardan çok daha kısa sürede kurtulduğu gözlenmektedir. Bıldırcın yumurtasının bu hastalıklara iyi gelmesiyle ilgili, bilimsel kitaplara girmiş deneysel bir veri olmamasına karşın, bize, (çocuğuma bıldırcın yumurtası yedirebilir miyim?) diye soran kişilere, bıldırcın yumurtasını tavsiye ediyoruz. Sonuçta, bıldırcın yumurtası, çocukların bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı olan bir protein deposudur.”PROTEİN AÇIĞINA KARŞI BILDIRCIN YUMURTASIÜlkemizde hayvansal protein tüketiminin gelişmiş ülkelere göre düşük seviyede kaldığını vurgulayan Bahtiyarca, bu açığın kapatılmasında, son yıllarda eskiye oranla daha rahat bulunabilen bıldırcın yumurtasının etkili olabileceğini söyledi.Bahtiyarca, bıldırcın yumurtasının çocuklar tarafından en doğru tüketilme biçiminin, rafadan yenmesi olduğunu belirterek, “Çünkü yumurtanın rafadan olması, vücudun proteinleri en kolay ve etkili şekilde almasını sağlar. Bıldırcın yumurtasının sarısı pişirilmeden de çocuklara içirilebilir. Ancak, özel bir protein içeren yumurta akı, vücuttaki B vitaminlerini etkisizleştirme olasılığına karşı, çiğ olarak verilmemelidir” diye konuştu. Bıldırcın yumurtası ilaç gibi Tavuk yumurtasına nazaran 5 kat daha fazla fosfor, 8 kat demir, 9 kat protein içeren bıldırcın yumurtasının süt ve balla karıştırıldığında astım, öksürük ve alerjiye çok iyi geldiği bildirildi.Anadolu Üniversitesi Sağlık Kulubü'nün internet sitesinde yer alan makalade, öksürük rahatsızlığı yaşayan bir doktor başından geçen ilginç olayları anlattı. Operatör Doktor Aytekin Ertuğrul, 6 ay boyunca yaşadığı öksürük rahatsızlığı için uzmanlara gittiğini, ilaç kullandığını ve iyileşemediğini anlattı. Bir arkadaşının tavsiyesi ile bıldırcın yumurtasını sütle birlikte kullanarak içtiğini anlatan Ertuğrul, bunun çok faydasını gördüğünü söyledi.Doktor Aytekin Ertuğrul, Avrupa'da astım, öksürük ve alerji gibi rahatsızlıkların bıldırcın yumurtası yardımı ile tedavi edildiğini öne sürerek, "Gramajca 5 bıldırcın yumurtası, bir tavuk yumurtasına tekabül etmektedir. Bıldırcın yumurtası 5 kat fazla fosfor, 8 kat fazla demir, 6 kat fazla B1, 15 kat fazla B2 vitamini, 9 kat fazla protein ihtiva ediyor. Güç ve zindelik vermesi, solunum, alerjik astım sorunları için tabii bir antibiyotik olması, lezzeti, salataların, mezelerin süsü, çocuklar için eğlenceli bir vitamin hapı olması ürünün en bilinen özellikleridir. Tavuk yumurtası ile yapılan her şey ve pişirme biçimi bıldırcın yumurtası ile aynen yapılabilir" dedi.Aytekin Ertuğrul, bıldırcın yumurtasının nasıl kullanılacağını da şöyle anlattı:Bıldırcın yumurtası ilaç olarak nasıl kullanılır?"Bir adet bıldırcın yumurtasını bir bardağın içine kırıyorsunuz. Bir kaşık balla karıştırıyorsunuz. Çalkalıyorsunuz. Bir bardak süte tamamlıyorsunuz. Süt oda sıcaklığında veya buzdolabından çıkarıldıktan 10 dakika sonra içilecek. 15 gün süreyle sabahları aç karnına bu kürü yapıyorsunuz. Öksürük kalmıyor, alerjik şikayet kalmıyor, iktidarsızlık sorununuzu aşmada yardımcı oluyor. Siz de iyileşme sevincini yaşıyorsunuz. İdame dozu (tedavisi) olarak ayda 5-10 adet yumurta içmeye devam. En az 3 ay."